Hayatta çeşitli sorunlar, sıkıntılı süreçler yaşıyoruz. Kendimizi sıkışmış, çözümsüz, çaresiz hissediyoruz çoğu zaman… Çözümü ya da çözümsüzlüğü dışımızda görmeye eğilimliyiz. “Böyle bir aileden gelmeseydim”, “Eşim şöyle şöyle davranıyor olmasaydı”, “İş arkadaşım bu kadar problemli olmasaydı” vb… Tüm bunlar olmasaydı ben mutlu, huzurlu, iyi olurdum.
Benzer sorunlar birkaç alana dağıldığında bu kez başlıyoruz “Ne kadar şanssızım/kadersizim” “Neden her şey benim başıma geliyor?” “Neden kimse beni dinlemiyor?” demeye.
Oysa başımıza gelen tüm olasılıkları kendimiz yaratıyoruz. Bunu erken yaşlarda, çocukluğumuzda yerleştirdiğimiz kendilik algılarımızla yapıyoruz. Çocuk kendisini, varoluşunu, nasıl bir varlık olduğunu çevresinden kendisine yansıtılanlarla oluşturuyor.
Acıktığında doyuruluyorsa, sıkıntısı olduğunda avutuluyorsa ve bunlar kesintiye uğramadan yapılıyorsa, süreklilik oluşturuyorsa kendisini ”sevilen, güvende ve değerli bir varlık olarak algılıyor. Ancak çoğu zaman işler bu kadar yolunda gitmiyor.
Aşırı koruyucu, ihmalkâr, müdahaleci, cezalandırıcı aile tutumlarıyla ya da ailenin hayat karşısındaki sağlıksız duruşunun çocuğa yansımasıyla, bu kendilik algısı bilinçaltının derinliklerinde, hiç farkında olmadığımız olumsuz bir yapılanma oluşturuyor ve buna psikolojide “temel şema” deniyor. Örneğin erken yaşta ebeveynlerinden birini kaybeden bir çocuk kendisini terkedilen bir varlık olarak algılıyor. Diğer bir değişle, “terkedilirim” şeması yerleşiyor. Şema yapılanması öyle katı ki, sürekli kendini doğrulamak üzere hareket ediyor. Bu kişi, hayatına terketme olasılığı yüksek olan kişileri çekiyor ve aynı zamanda terk edilme kehanetini doğrulamak için hareket ederek, yakın ilişki içinde olduğu kişilerin kendisini terketme olasılığını artıracak davranışlar içine giriyor. Örneği baskıcı, bezdirici ya da müdahaleci davranabiliyor. Sonra da, “Neden hayatımda herkes beni terkediyor?” sorusunu kendine sorup, bu soruya “X zaten tuhaftı, y’nin şu şu huyları vardı, z zaten çok sıkıcıydı “ cevabını veriyor. Ve “Bütün yanlış insanlar beni buluyor, ne kadar şanssızım, ben doğuştan kadersizim” sonucuna vararak terkedilirim şemasının varlığını sürdürmesini sağlayan duygu ve davranış biçimleriyle hayat yoluna devam ediyor. Çaresizlik şeması olan bir kişi hayatına yaslanabileceği, onu taşıyabilecek kişiler seçiyor. Sevilmiyorum şeması olan bir kişi kendisine baskıcı, psikolojik/fiziksel şiddet uygulayacak eşler seçiyor. Bunu örneğin “Ben maço erkekten hoşlanırım” şeklinde rasyonalize ediyor. Sevgi gördüğündeyse, sabote edecek davranışlar içinde buluyor kendini, ama bilincinde ve farkında olmadan. Yani, kendi düşmanımızı, çok erken yaşlarda edindiğimiz bilinçaltındaki bir kendilik algısı olarak, psikolojideki adıyla “temel şema” olarak içimizde taşıyoruz. Böylece kendimizi zehirliyoruz. Belki de çok basit ve hoş olan hayatı zor ve çekilmez bir hale getiriyoruz.
Şemalarımız sebebiyle bir olayı hepimiz farklı biçimlerde yorumluyoruz. Bir devlet dairesindeki memurun çok da nezaketli olmayan, ya da sert olan tutumunu “Zarar görmek” ile ilgili inancı olan bir kişi saldırı olarak değerlendirirken, “değersizim” ya da ”suçluyum” algısı içinde olan bir diğer kişi “onu kızdıracak bir şey yaptım, bunu hak ettim” şeklinde değerlendirilebiliyor.
Şemalar elbette ki, kendimizi gerçekleştiremememize, potansiyelimizin farkında olmamamıza neden oluyorlar, adeta onların içine hapsoluyoruz. Nasıl yaşayacağımızı, hayatta ne üreteceğimizi, kimlerle dost olup, kimle evleneceğimizi belirliyorlar. Ama bu içinden çıkılmaz bir durum değil. Şema terapisi, size sürekli ağrı ve sıkıntı veren içinizdeki bir urun operasyonla temizlenmesine benziyor. Şemanızın duygusal ve davranışsal farkındalığına ulaşmak, neşteri atmak. Sonrası, çok iyi malzemeden yapılmış ama ergonomik, estetik, fonksiyonel olmayan bir binanın yıkılıp, o iyi malzemenin kendini estetikle, kullanışla gösterebileceği yeni binayı oluşturmak gibi. Hayatınızda hep tekrar eden kalıplara, yakınınızdaki insanların sözleşmişler gibi size söyledikleri aynı şeylere, tam her şey yoluna girdi dediğiniz ve her şeyin ters döndüğü yaşantılarınıza dikkatinizi yöneltmeniz, sizi kuşatan sanal benlikten, gerçek benliğinizi ortaya çıkarmaya doğru atacağınız büyük bir adım.
Çünkü çözüm de, çözümsüzlük de, diğerlerinde, hayatta, kaderde, şansta değil, sizde…
Uzm. Psk. Nilgün Seyhun