“O küçüklüğü ile beraber kalp danesi İki cihanın Rabbinin menzilidir”
Nedir kalp açmak?
Kalp nedir ki? Şu göğsümüzün sol tarafında tık tık eden şey mi? Kırmızımsı ve uzunlamasına üçgenimsi? Aşkın simgesi kalp, sevginin ifadesi kalp… Arapça’da kalp’ in manası; öz, asıl, ayna, cevher ve evrilen, değiştirilebilen, dönüştürülebilen. Sufizmde kalp; tüm değişim ve dönüşümleri gerçekleştiren araç anlamına geliyor. Tasavvufta tanrıya ulaşmak sadece kalp ile mümkün.
Kalp tüm duyguların data bankıdır adeta, sevgiliyi gördüğünde aşk çaresizliğinde çırpınıp duran odur. Hayal kırıklığında burulan, tehlike anında gümbürtüsüyle
kaçmanızı/saldırmanızı söyleyen, üzüldüğünüzde acıyan, zaferinizle coşan, insanlık için patlayacakmışçasına sevgiyle dolan odur. Çiçeğin güzelliğiyle, çocuğunuzun yüzüyle, dalganın sesiyle titreşen de odur. Aslında dilini öğrenirseniz kalp, size her zaman ne yapmanız gerektiğini söyler. Kalp ağrıdığında, acısını dindirmeye çalışmak yerine, o ağrıdan geçmeyi ve ağrının içinde yok olmayı göze alırsanız, dönüşümün kapısından geçmişsiniz demektir.
Kalbini açmak; varoluşum varoluşuna kabul verdi, kim olursan ol gel demektir. Kalbini açmak; senin bir insan olduğunu, hatalar yapabileceğini, üzülüp sevinebileceğini, kendi yolunda yürüyüp bazen tökezleyebileceğini biliyorum ve tüm bu oluşunu sevgiyle, yargısızca görüyorum demektir. Senin ihtiyaçlarında ben refleks sahibiyim demektir. Açtığım alanda, sen de kalbini açma yolunda ilerleyebilirsin demektir. Kalp açmak ilişkileri kurallara, otorite algısına, büyüklüğe küçüklüğe sıkıştırmamak demektir. Eğer kalpler karşılıklı açılırsa birlikte yürünen yol, besleyici, ileri doğru, büyüyerek, katlanarak çoğalan bir yoldur. İyileştirici ve dönüştürücüdür.
Ama bazen böyle olmaz, yani bazen kalpler karşılıklı açılmaz; Kalbinizi açtığınız, kendini sizin kalbinizin alanıyla tanımlar, kendisini o açıklık kadar büyük zanneder. Kendini sizin yüreğinizin ısısıyla hisseder ve biraz fazla sever (!) Yargısız kabulünüz, kendisinin sınırsız ve her şeyi hakkeden biri olduğu yanılgısına yol açar… Bu zehirli illüzyonun sonunda O, sizi bir lunapark aynasından izlemektedir. Aynada gördüğü çirkin görüntünün kendisi olduğunu bilmeden. Kendisini, sizin aynanızdaki güzellik olduğunu sanmanın sarhoşluğu içindedir. Önce ne olduğunu çok iyi fark edemeyebilirsiniz. Sonra idrak edersiniz ki; bilinen en tehlikeli duygulardan biri olan ‘’kibir’’ dir karşınızdaki… Hayal kırıklığıdır yaşadığınız. Kalbiniz kırılmıştır…
Celâllenirsiniz… Yine yüreğiniz yetişir imdada. Öfkeyle yanmaya başlar. Yangı karnınıza iner ve kendinize gelirsiniz. Sağlıklı öfke denilen şeydir bu. Çünkü kalbin kırıklığı evrenin kırıklığıdır. Kalbiniz ağrıdığında bütün kainat ağlar. Başlangıçtan beri var olanın kayıtları ordadır. Şems’in dediği gibi; sizin yüzünüzde tanrının yüzü incitilmiştir. Buna izin vermeme kararı çıkar karnınızdan, sakin bir öfkeyle. Yeter dersiniz sükunetle. Kılıç kadar keskindir burası ve herşeyi göze alır. Cemâl, Celâl’ e dönüşmüştür. Artık şifanın siyah yüzü sağlayacaktır evrilmeyi.
Peki kalp kapatılacak mıdır artık? Korkulacak mıdır kalbin açıklığından, ya yine olursa diye? Hayır. Hep açık kalacaktır. Çünkü kaçmazsınız artık Tanrı’nın Celâli yüzünden, bilirsiniz ne kadar iyileştirici ve dönüştürücü olduğunu ve Celâl’den kaçarak Cemâl’e varamayacağınızı. O ateştir, yakar kül eder ve yeniden doğurur. Bilirsiniz kalbi kapalı olanın, kalbinin açılmasının tek yolunun bu ateşten kılıç olduğunu.
Ve… Bilirsiniz kalbinizin size her zaman en doğruyu söylediğini….
Uzm. Psk. Nilgün Seyhun